Salı, Mayıs 08, 2007

Dinler ve modern ikameleri üzerine bir çift laf part 1

dünya tarihi iki tip ilişkiye tanık olmuştur. köle-efendi ve kadın-erkek ilişkisi. siyaset ve aşk.(siyaset, seyisten gelir = at bakıcısı). statüler arası dengenin hikayesidir tarih. bunun nedeni de hayvanlarda olmayan bir metafizik dünyaya sahip olmamız, bir anlamda metafizik bir "açlık" içerisinde olmamıza neden olan görece gelişmiş beyinsel fonksiyonlarımızdır. bu metafizik ihtiyaçtır ki dinlerde, ideolojilerde, ritüellerde vücut bulur. yine bu metafizik dünyadır ki geçmişle gelecek arasında, aynı anda ama dünyanın başka iki ucunda yaşayan iki insan arasında aynı sembollere aynı anlamın verilmesini sağlayan, yalnızlık duygumuzu bastıran, bizi sonsuzluğa, mutlak birliğe
inandıran kutsal ilüzyondur. bu, iletişimi sağlar. hayvanlar saf harekete dayanan varlıklar olarak kendi aralarında işaretlerle iletişim kurarlar. tehlike için bir işaret, avın yaklaştığını göstermek için bir işaret, kur yapmak için bir işaret.

herşey o ana hapsolmuştur o dünyada.koş,saldır,saklan,uyu,avlan.... carpe diem ?!?.... anın gerçeğinde olan hayvan anlık ihtiyaçları arasında koşar durur ömrü boyunca, sonsuzluğa karşı bizim gibi bir istek duymaksızın. bizler için de dil önceleri işaretlerden oluşan bir böğürtü öbeğiyken zamanla ayaklarının üstüne kalkan homo sapiensin boşalan elleriyle girdiği türlü hokkabazlık sonucunda gelişen beynine paralel olarak simgesel anlamlarla dolmuştur. platon'a
gelindiğinde, bu semboller dünyası ilk kez ideler evreni adı altında tanımlanmıştır.

devam edebilir.

Pazar, Mayıs 06, 2007

bağdat'ta kedi olmak da vardı

Geceler ve kediler demişken, cuma gecesinin dördünde ,kaninizdaki alkolün artık sizi yitik düşürdüğü saatlerde ,Tünel'den Karaköy'e uzanan yokuşta yatan ölü bir kediyi götürüp gömmek de içinizden bir şeyleri alıp götürebiliyor...

Bağdat gecelerini ve sokaklarının halini düşündüm de birden...

Salı, Mayıs 01, 2007

devingen biz

Harekete tapıyoruz. Sanki insanlık tarihi evrenin durağanlığına inat bir kıvranış. Yeşil çayırların durağanlığına inat onları gürültümüzle, çimentoyla, vodaphone'un histerik reklamlarıyla dolduruyoruz. karanlık gökyüzünde kayan yıldız fetişimiz... dilek bile tutturabiliyor bize... hareketin olmadığını düşünün, değişimin olmadığını düşünün , hiç bir uyarıcının olmadığını düşünün... zamanı yekpare sonsuz bir bütün olarak düşünün. ölümden ne farkı var ? 36.5 derece sıcaklıkta, karanlık ve sessiz bir odada günlerce kaldığınızı düşünün.. bunun gerçekten insanları öldürebildiğini duymuştum. anne rahmi gibi. dışarı fırlayıp gördüğün ilk şeye anne diye haykırma isteği uyandırıyor olsa gerek. gayet materyalist bir adam olarak boş bir sokaktaki boş bankta gecenin bir ortasında yanı başımda biten kediyi sevebilmeme neden olan gecenin durağanlığına biricik karşı çıkışıdır zavallı mahlukatın...dokunmaya çağırır seni... kadının vücudunu tamamen saran bir elbisede bulunacak yegane
boşlukçasına ete çağırır. yalnız yaşayanlar evlerinde televizyonun yalancı hareketini izleyeceğine her gece çıkıp bir kedi sevseler.en azindan dokunsalar, algılasalar, öğrenmenin en primitifini yaşamaya cesaret etseler... sanırım maymunluğumuzu yine unuttuk... ben kedileri sevmezdim.. yenilgiyi bu noktada kabul etmek durumundayım.