Pazar, Kasım 09, 2008

geceyi şaşırdım gene...

faşizm diyoruz. diyorlar. diyegelindi...
kavramlar insanların ortaklaşan zihni tecrübelerinden anlamlarını bulurlar.
ancak bu kesişim kümesi bazı asgari paydaları barındırmıyorsa,
yaşayışlar,
duvar renkleri,
çocukluk anıları,
veya çoklukla her birinin yarattığı bu yabancı hayatlarda,
birbirinin "faşisti" olur tüm farklı'lar.
o zaman, diller küsmüştür birbirlerine çoktan.
bıçaklar bilenmiştir.
et, ete karşıdır,
kızıl ve puslu bir akşamda.

Perşembe, Kasım 06, 2008

İstesen de istemesen de....

Amerika yine yapacağını yaptı. Hepimizin bildiği üzere Barack Hussain Obama Ocak 2009'da dünyanın başına geçicek. Ne kadar ilginç değil mi ? Hepimiz bir an için olsun o metafizik tebessümü yaşadık , 8 yıllık kıyımı , vatanlarında, hapishanelerde, sorgu uçaklarında, pasaport kontrol kuyruklarında şerefleri ayaklar altında ezilen onbinlerce insanı unutmadan önce. Birikmiş bunca nefret ancak siyahi bir adamın imgesinde bu kadar insanı buluşturabilirdi. İnandırıcı olmazdı zira bir başka yüz, demokrat ya da cumhuriyetçi. Tek atımlık bu hakkını Amerika şimdi kullanmayı tercih etti. Zira Obama'nın değiştirip değiştiremeyeceklerinden sonra gelicek hiç bir siyahi aday, artık alışılmış ve yaşanmış olmanın
lanetini aşamayacak. Belki bir homoseksüel bu kollektif kaçışı tatmin edebilir ileride. Belki bir Çinli. Ancak Amerikalı seçmenin bir daha ikna olacağı seçeneklerden hiç biri aynı yanılsamayı aynı arınma duygusuyla beraber sunamayacak.

Ne diyebilirim. Hayırlısı olsun.

Salı, Ekim 21, 2008

Amca Bana Elma Şekeri Al

Bazı kabilelerde Baba'nın, üreme fonksiyonu dışında toplumsal önem arzeden baskın ve otoriter pozisyonunu Anne'nin kardeşinin (bilmeyenler için [!], amca) aldığı biliniyor. Böylelikle çocuk ferdin ödüpal çelişkisi babadan ziyade bütün bir sosyal ilişkiler ağına yayılıyor. İçinden çıkılması güç bir ağ. Hatta içinde olan için hayal gücünü dahi aşan bir ağ. Zira babanız bir gün ölebilir, ancak kabile her zaman varolmaya devam edecektir, sizin sorumluluklarınızla beraber.

Perşembe, Ekim 09, 2008

Amerika Paradoksu

“You can always count on Americans to do the right thing - after they've tried everything else.”

Winston Churchill

Dünyanın ideolojik önderliğini yapıyor olmak karanlıkta el yordamıyla dolaşmak gibi olsa gerek. Zira elinizde olan tek şey yaşanmışlıklardan çıkartacağınız derslerdir. Geçmişe, dostlarınıza ya da düşmanlarınıza öykünemeyecek kadar gururlu olmak zorundasınızdır. Kendi metodunuzu kendiniz yaratmak zorundasınızdır . Bunu biz anlayamayız. Zira biz, onların henüz doğruluğu uzun vadeli olgularla kanıtlanmamış sosyo-ekonomik yöntemlerini istekli ya da isteksiz hem de yarım yamalak bir şekilde kendimize uygulamakla , bununla da övünen iktidarları seçmekle meşgulüz. Onlar ise belki de kendileriyle beraber bütün dünyayı sürükleyecekleri bir uçurumun köşesinde kendi varoluşlarını yeniden tanımlamakla meşguller. Obama ila McCain in düpedüz zıt hayat hikayeleri ve dolayısıyla tamamen farklı "Weltanschaung"ları Amerikan seçmenini aşan , hepimizi ilgilendiren bir yolayrımına bizleri götürüyor.

Tek kutuplu dünya düzeninde Amerika'nın Dünya'ya karşı "etik" olmak konusundaki sorumluluğu artmaktadır ve dünyaya savunageldiği bu düşüncelerin Sovyet Rusya'yla ekonomik-militer mücadelesinde real ihtiyaçlarını karşılaması için uydurulmuş, pragmatik bir kalkandan fazlası olduğunu göstermek zorundadır. Zira Bush iktidarıyla beraber artık Amerika insanlara "umut" vermemektedir. Amerika real ihtiyaçlarını karşılamak adına "özgürlük", "demokrası" gibi beylik kavramlardan sembolik bir kılıf yaratmakta ve insanlardan buna inanmalarını beklemektedir. Ancak dünyayı sarsan kriz göstermiştir ki , insan olarak doğal bir ihtiyaç duyduğumuz "özgürlük" ve "demokrasiye" su katılmamış serbest piyasa gibi mevcut toplumsal aygıtlarla ulaşılabilmesi imkansızdır.

Amerika nın dünya siyasetinde ödün vermeksizin kendi çıkarını dayatmalarla elde etmeye devam etmesi köklü bir dialektik ilişkinin sonucu olan batı rönesansı birikiminin inandırıcılığını İslam ve Asya ekseninde kaybetmesine, dünyanın ideolojik bir kara deliğe sürüklenmesine yol açabilir ki bu koşullarda Amerika hiç bir zaman eskisi kadar güçlü olamayacaktır.

Unutulmaması gereken bir de şudur ki, kim Amerikan başkanı olursa olsun, yönetmek durumunda olduğu bu Dev(let)'in engellenemeyecek ve varlığı için tatmin edilmesi zorunlu , üzerine kurulmuş olduğu kimi yapısal ve hatta biyolojik diyebileceğimiz ihtiyaçları vardır. Sıradan bir Amerikan insanının bundan 30 yıl sonra, McDonald's'ta aynı fiyata yemek yemeye devam edebilmesi için Basra körfezi ülkelerinin günlük petrol üretimini 3 katına çıkarmaları gerekecektir. Bu nitelikteki ihtiyaçların karşılanabilmesi için Amerika yı yöneten insanların vermek "zorunda" kalacağı kararlar, Amerika'nın "ideolojik samimiyetini" her geçen gün daha fazla sınayacaktır. Belki de bir gün tarihte Roma imparatorluğunun yanında yerini alacak olan Amerika, dünyayı fiziksel olarak hiç görülmediği bir şekilde hırpaladığıyla kalacak , uygarlık tarihinin bir başka sentralizasyon - desentralizasyon macerası olarak tarih kitaplarında yerini alacaktır.