Salı, Mayıs 01, 2007

devingen biz

Harekete tapıyoruz. Sanki insanlık tarihi evrenin durağanlığına inat bir kıvranış. Yeşil çayırların durağanlığına inat onları gürültümüzle, çimentoyla, vodaphone'un histerik reklamlarıyla dolduruyoruz. karanlık gökyüzünde kayan yıldız fetişimiz... dilek bile tutturabiliyor bize... hareketin olmadığını düşünün, değişimin olmadığını düşünün , hiç bir uyarıcının olmadığını düşünün... zamanı yekpare sonsuz bir bütün olarak düşünün. ölümden ne farkı var ? 36.5 derece sıcaklıkta, karanlık ve sessiz bir odada günlerce kaldığınızı düşünün.. bunun gerçekten insanları öldürebildiğini duymuştum. anne rahmi gibi. dışarı fırlayıp gördüğün ilk şeye anne diye haykırma isteği uyandırıyor olsa gerek. gayet materyalist bir adam olarak boş bir sokaktaki boş bankta gecenin bir ortasında yanı başımda biten kediyi sevebilmeme neden olan gecenin durağanlığına biricik karşı çıkışıdır zavallı mahlukatın...dokunmaya çağırır seni... kadının vücudunu tamamen saran bir elbisede bulunacak yegane
boşlukçasına ete çağırır. yalnız yaşayanlar evlerinde televizyonun yalancı hareketini izleyeceğine her gece çıkıp bir kedi sevseler.en azindan dokunsalar, algılasalar, öğrenmenin en primitifini yaşamaya cesaret etseler... sanırım maymunluğumuzu yine unuttuk... ben kedileri sevmezdim.. yenilgiyi bu noktada kabul etmek durumundayım.

1 yorum:

  1. postunu okuyup atacagim yorumlar da gelecek. azicik cok sonra.

    hayirli ugurlu olsun , gazin zort diye kacmasin :)

    YanıtlaSil