Cumartesi, Ocak 24, 2009

Kırmızıda Geç (or vice versa)

Trafik ışığı denen bu aparat nasıl olmuştur da kendini medeni diye tanımlayan her uygarlıkta günlük hayatın değişmez bir parçası olmuştur? Çünkü biz onu oraya yerleştirirken sanatsal veya estetik değil, işlevsel bir ihtiyacı karşılaşın diye yerleştiririz. Bu bağlamda günlük hayatın ideolojik aurasını farkettirmeden yaratan her saf fonksiyonel obje gibi trafik ışığı da anlamını kendi içerisinde değil karşıladığı ihtiyaç dahilinde bulur.



Trafik ışığı, düzenin verdiği güvendir. Zira o, yayaların ve araçların kaosunda çoğu zaman ciddiye alınan tek işarettir. Çünkü modern dünyada insan biraz düşük zekalıdır (ya da öyle kabul edilir,örneğin: siz uyarmazsanız sattığınız mikrodalga fırının alıcısı kedisini orada kurutmayı deneyebilir. Zira homo economicus o kadar naif ve haylazdır.) ve trafik de çoğu zaman hayat gibi geleceği görebilme işidir. Kendinizi bir sonraki karede bir kamyonun altında kalmış ya da bir yayaya çarpıp anında olay mahallinden sıvışırken bulabilirsiniz. Bunu istemezsiniz. Modern birey bunun içinden çıkamaz, sorumluluğunu hiç mi hiç alamaz.O halde koyalım bir lamba ve heyhat, herkes geçmek için sırasını bilsin bundan böyle. Yeşilde geçip birini mi ezdin, artık suçsuzsun. Trafik ışığı sayesinde tek bir canlının gözlerinin içine bakmadan fiziksel varlığınızı kilometrelerce taşıyabilir, kendinizi bambaşka realitelerde bulabilirsiniz. Bağdat Caddesi, Tarlabaşı, Ortaköy, Sultanbeyli... Tek yapmanız gereken yeşilde geçmek. Bırakın aksın.Trafik ışığı size eğer doğruyu yaparsanız herşeyin yolunda olacağını garanti eder.Çoktan seçmeli testler gibi. Aksini yapmak sizin kaybınızdır.

Düzen, sürekliliği kadar işlevseldir. Sürekliliği kadar güvenilirdir. Düşünsenize her gün insanların birbirlerine ne kadar çok vaatte bulunduğunu. Her an trafikte ölme ihtimaliniz olsaydı kuracağınız hiç bir sözleşme,hayata ve insanlara dair vereceğiniz hiç bir teminat karşınızdaki ve sizin için bağlayıcı olur muydu ? Günümüz insanı, paranoyalarını ve endişelerini hayvan olan atalarından farklı bir yere kanalize eder. Atalarımız için hayat ,günlük yaşanan,çoğu zaman avlanmak ve soyunu devam ettirmek arasında geçen, bu arada da hiç bir toplumsal güvenliğin olmadığı bir ortamda, her an her şeyin olabileceği bir yerde varoluşunu bir gün fazlası için sürdürmeye diretmekti. Günümüzde 1000 dogumdan 999 u başarılı geçiyor. Cinayet tarih boyunca olduğundan daha az. İnsanlar öldüklerinde bu ya ecelleri dediğimiz yaşlanmaya bağlı sebeplerle ya da "kaza" diye adlandırdığımız sapmalar nedeniyle oluyor. Çünkü ancak trafik ışığının olduğu yerde "kaza" olabilir ve eğer trafik ışığını dinlemezseniz kendinizden başka kimse olacaklar için sorumlu değildir. Hayatta sorumluluk almadan yaşamaya alıştırılmış bizler için ise pek de ödün vermek sayılmaz bu, zira bütün bu ufak görevcikler yerine getirildiklerinde siz ekselanslarının hayat içerisindeki yeri hazırdır. Ölüm endişesi günlük hayattan böylece sökülüp atılmıştır.


Böylesi bir düzende kim varoluşunun farkına varabilir ki biri kırmızıda durmayıp üzerimize fırlamadıkça ?


3 yorum:

  1. geçen sene kırmızıda geçen bir araba bana çarptı ve bacaklarım kırıldı. o zaman sağlığımın kıymetini çok iyi anladım. sanırım sizin de başınıza benzer birşey gelmiş. hislerinizi çok iyi anlıyorum.

    YanıtlaSil
  2. neyseki başıma böyle bir şey gelmedi henüz. aslınmda bunu yazdığımda gelmemişti. sonra bi yakınımın başına geldi evet. gerek var mıydı onu bilemem.

    YanıtlaSil
  3. trafik ışığı aslında düzenin verdiği güven değil de cezanın verdiği caydırıcılıktır.mesela biz de suç-ceza mekanizması adaletli olarak işlemediği için, kırmızı ışıkta geçmekte olduğu gibi çoğu kişi kuralları sallamıyor.aynı şekilde kapalı mekanda sigara içen bir kişi de buna örnek olabilir.bence bunun duyarlılık ile ilgisi var.yayalara çok saygılı olan şöförlere de haksızlık yapmıyor muyuz?

    YanıtlaSil